En etkileyici Eşkıya replikleri ile Baran, Keje, Berfo ve Cumal’nin iç içe geçmiş hikayeleri…
Yavuz Turgul’un yazıp yönettiği 1996 yapımı Eşkıya filmi, hapishaneden çıkan Baran (Şener Şen) adlı karakterin 35 yıl sonra içerisine düştüğü “yeni düzen”de aşkının ve intikamının peşine düştüğü bir hikayeyi anlatır.
Ağırlıklı olarak Hollywood olmak üzere yabancı sinemanın ve televizyonun egemenlik kazanmasıyla birlikte seyircinin, sinema salonlarından ve yerli yapımlardan uzaklaştığı, çok az sayıda yerli film çekildiği bir dönemde Eşkıya filmi, bitti denilen Türkiye sinemasını yeniden canlandırır; seyirciyi yeniden kendi hikayelerine yönelterek yerli sinemaya ilgi duyulmasını sağlar.
Hem son derece gerçek hem de barındırdığı mistik ögelerle masalsı bir dünya sunan Eşkıya replikleri
Baran: Sen de gel benimle. Kurda kuşa yem olacan Ceren Ana.
Ceren Ana: Kurt ve kuş bizdendir oğul. Asıl kötülük başka yerde.
Cumali: Sen İstanbul’a niye geldin emmi?
Baran: Birini arirem.
Cumali: Nerde o biri?
Baran: Bilmirem.
Cumali: Nasıl bilmirem?
Baran: Nerde olduğunu bilmirem.
Cumali: E nasıl bulacaksın koca istanbul’da?
Baran: Bulacam.
Cumali: Ya bu şehirde 10 milyon insan yaşıyor be amca.
Baran: Gerekirse 10 milyonunun da yüzüne bakacam.
Baran: Niye silah taşıyorsun, düşmanın mı vardır?
Cumali: Burası İstanbul, düşmanın olması gerekmez. Herkes düşmandır.
Baran: Burası neresi?
Cumali: İstanbul.
Baran: İstanbul ha.
Cumali: Neresi olacak ki?
Baran: İstanbul ha, burdan görünüşü bizim oralara benziyir. Ovalar, dağlar, şehirler vardır… Cudi’nin tepesindeyim sanki!
Cumali: Ya nerdesin be amca ya? Bak bu kadar insan merak ettik seni ya. Kayboldun sandık.
Baran: E kayboldum gardaş.
Cumali: İyi halt ettin. Nasıl buldun burayı?
Baran: Yav eski usullerle, iz sürdüm. Bu şehir hapishane Cumali. Nefes alamıyorum. Hayvan ölüsü gibi kokuyor. Koğuşlar böyle kokardı.
Çocuk: Sen eşkıya tanır mısın?
Baran: Birini bilirim. Adı Baran. Babasını aşiretin reisi mayına yolladı, öldürdü. Baran da ağasına isyan edip dağa çıktı. Baran çok genç o zaman. Bir kıza da sevdalı. Müthiş nişancı. İşte şöyle bir dağdı gittiği, yaman bir dağ. Ağanın adamı olan eşkıyalarla savaştı o zaman. İşte bu dürbünle onları bulup bastı kurşunu.
Çocuk: Baran sen misin?
Baran: Biz hapisteyken iki Kemal tanırdık. Biri Mustafa Kemal, öteki Dodo Kemal. Dodo Kemal, çocuk yaşta bir mahkumdu. Katildi. Her sabah erkenden kalkar, gazeteleri önce o alır, deli gibi çevirirdi. Af haberi arardı. Yıllarca af haberi aradı. Sonunda bir aftan yararlanarak dışarı çıktı, bir hafta sonra birini öldürüp tekrar hapse düştü Dodo Kemal. Sana bakınca hep o çocuk aklıma geliyor.
Baran: Bana niye ihanet ettin Berfo?
Mahmut: İhanet ha? Demek sen benim yaptıklarıma ihanet diyorsun. Peki, iyi öyle olsun. Şimdi ben sana şöyle desem. Ben bunları yaptım; çünkü aşıktım ben. Yani vurulmuştum. Ölüyordum aşkımdan. Bunun üzerine kim bana ne diyebilir ha? İhanet mi? Aşkım için yaptım ulan! Ahlaksızlık mı? Evet, yaptım. Ben en yakın arkadaşımı, seni, jandarmaya ihbar etmiş adamım. Sen yapabilir miydim benim yaptığımı ha? En sevgili arkadaşına ihanet edebilir miydin? Onu jandarmaya ihbar edebilir miydin? Arkadaşının altınlarını çalabilir miydin? O altınlarla arkadaşının sevdiği kadını anasından babasından satın alabilir miydin? Ama ben yaptım, aşkım için. Şimdi söyle bana, hangimizin aşkı Keje’ye daha büyük ha? Hangimizin? Hangimiz Keje için bu kadar günaha girmeyi göze alabildi? Bu aşk için ben cehennemde yanmaya hazırım. Ya sen?
Mahmut: Neden burdasın biliyor musun? Keje’nin yanına gidip konuşacaksın. Eğer Keje seninle de konuşmazsa anlarım ki dünyaya küsmüş, kimseyi istemiyor. Kendini diri diri mezara gömmüş.
Baran: Ya konuşursa?
Baran: Keje, Keje… Beni hapiste vurdular Keje, ölmedim. Hastalandım, bi ciğerimi orda bıraktım gene ölmedim. Çok dövdüler beni, kan kustum ama ölmedim. Yaşadım, seni bir kez daha görebilmek için yaşadım. Şimdi bana dediler ki kimse sesini duyamıyormuş. Susmuşsun… Benimle de konuşmayacak mısın Keje. Sesini duyamayacak mıyım?
Baran: Daha ne kadar yaşarım bilmiyem; ama son nefesimi vermeden senden vazgeçmem. Her şeye rağmen bir gün, bir gün çıkıp gelebilirim Keje.
Keje: Ben susarım Baran, sen dönene kadar.
Cumali: Ayaklarımda bir sıcaklık var. Yukarı doğru çıkıyor. Ne bu? Sen çok vuruldun bilirsin eşkıya, ben ölecek miyim? … Çok korkuyorum eşkıya, beni bırakma. Çok korkuyorum.
Baran: Korkma, sadece toprağa gideceksin. Sonra toprak olacaksın. Sonra sularla birlikte bir çiçeğin bedenine yürüyeceksin. Çiçeğin özüne bir arı konacak. Belki, belki o arı ben olacam.
Baran: Çocuk öldü. Verdiğin şey sahte çıktı. Niye?
Mahmut: Hatırlar mısın çocukken seninle kındık oynardık. Hep ben seni yenerdim. Sen bir gün bile neden hep ben yeniliyorum diye sormadın. Ben hep aldattım.
Baran: Çocuğun öleceğini biliyordun, niye yaptın?
Mahmut: Çocuğun ölümünün ne önemi var? Keje’yi alıp gitseydin aşkın için bir şey yapacaktın; ama sen Keje’yi bir insan hayatına feda ettin. Sevdiğin kadını kıytırık bir herifin hayatı için harcadın gitti. Halbuki o kadın seni bir ömür boyu bekledi. Hayatın sevda karşısında ne önemi var?
Baran: Doğru, sevdanın karşısında ne önemi var hayatın?