Bir gün tüm dünya ülkeleri aynı hizaya geçip hepsi tekdüze olsa bile, tüm olanlara rağmen aradan sırıtacak birkaç ülkeden birisi de Japonya olurdu muhtemelen. Japonya hem geçmişi, hem kültürü, hem de yaşam biçimi ile gerçekten kendini farklı kılan bir ülke.
Günümüzde onları yemek kültürleri sebebiyle bir miktar tanımaya başladık. Türkiye bile zengin mutfağına rağmen şehirlerinde Japon mutfağına yer açtı. Evet “sushi” Japonya’nın bayrağından bile önce bilinen bir gerçek.
Japonya tam olarak bir balık avcısı. Nüfusları biraz daha fazla olsaydı muhtemelen balıkların neslini bile tehlikeye sokabilirlerdi. Japonlar her şeye verdikleri değeri, özenle kesip çeşit çeşit pişirdikleri balıklara da veriyorlar. Hatta özel balıkları açık arttırma ile sattıklarını da okumuştum. Bu açık arttırmalar için görevlendirilmiş kişiler oldukça ciddi bir şekilde (Japonlar yaptıkları işte her zaman inanılmaz derecede ciddilerdir) alacakları balıkların yağ oranlarını, parlaklığını ve bizim anlayamayacağımız daha bir sürü özelliğini kontrol ediyorlarmış. Bu balıklar alındıktan sonra Japonya’da bulunan aklımızın alamayacağı kadar çok olan restoranlara gidiyor ve çorbalara, sushilere ya da direkt olarak çiğ balığı yediğiniz sashimilere dönüşüyorlar.
Evet balık gerçekten Japonlar için vazgeçilmez bir besin kaynağı fakat olmazsa olmaz diyebileceğimiz asıl besin pirinç. Biz Türkler için ekmek ne ise onlar için de “gohan” öyle. Gohan, bizim dilimizde tam olarak bir pirinç lapası. Her öğünde büyük bir zevkle yedikleri kase dolusu pirinç… Ayrıca sushi konusunda da unutulmamalı ki içerisinde hangi deniz canlısı olursa olsun değişmeyen yegane olay pirinçtedir. Sushi denilince bizim aklımıza her ne kadar çiğ balık gelse de bir Japon için balık bir değişken, özel pişirilmiş pirinç ise önemi taşıyan noktadır.
Bizler bu mutfağa her ne kadar uzak olsak da insanın içini de bir merak sarmıyor değil. Çatal, bıçak kullanılmadan yenilen ayrıca görüntü itibariyle de bizlere bu kadar uzak olan yiyecek ister istemez tam bir merak konusu oluyor. Bu meraka kapıldıysanız ve merakla beraber midenizdeki korkuyu hissediyorsanız bilin ki o korku tamamen yersiz. Kimse önünüze yapay göletten çıkardığı somonu koymuyor. (Her ne kadar olmuyor desek de bu durum Japonya’da oldukça yaygın ve balığın tazeliğinden dolayı restoran takdir görüyor.)
Elbette zencefil turşusunu atlamak olmaz. Başlı başına ayrı bir tat, ayrı bir dünya. Japonlar kendilerine özgü bu keskin tada sahip turşuyu ağızlarındaki tadı temizlemek için kullanıyorlar. İki farklı sushi siparişi verildiğinde yılan balıklı olanı bitirdiniz ve ton balıklı olanı yiyecekseniz hemen ufak bir parça zencefil turşusu atılır ağıza. Evet ufak bir parça çünkü bu turşu herhangi bir şeye benzetemeyeceğimiz bir keskinliğe, acılığa sahip. Ne kadar insanı çekindirse de harika bir lezzete sahip olduğunu da unutmamak gerekiyor.
İşin özü Japon mutfağı ayrı bir dünyadır. Saymakla bitmeyecek çeşide hatta çelişkiye yer verir. Öğrenmek ve denemek kesinlikle ayrı bir deneyim olacaktır çünkü unutmamak lazım ki her yiyecek kültürü mecburiyetten doğar. Mecbur olduğunuzu ve en çok bulduğunuzu tüketir, sonra bunu alışkanlık haline getirir ve nesillere aktararak bir kültür var edersiniz.
Peki sizin Japon mutfağıyla ilgili yaşadığınız en tuhaf deneyim neydi? Sushi beklentilerinizi karşıladı mı? Yorumlarda bizimle paylaşın.